hesabın var mı? giriş yap

  • edebi yönü zayıf ve sadece korku yazıyor diye itham edilen ancak gerçekte daha farklı bir yazardır. türkçemize çevrilmiş olan kitaplarının bir listesi ve yorumlarını size sunmaktan şeref duyarım: bu kitaplar daha ayrıntılı olarak kendi başlıklarında illa ki verilecektir ama stephen king' in bibliografyası da anca kendi isminin başlığında bir bütün olarak incelenebilir ki adamın ne tip ve nasıl yazdığı belli olsun. ama tabi genel bilgi vererek üstünkörü geçeceğim roman incelemelerini burada, umarım kitap seçerken faydasını görürsünüz: sizden istediğim bir şey var; bu adamı okumadan "aa s. king mii? bırak ya ben edebiyat seviyorum o ne öyleee" demeyiniz. buyrun başlayalım uzun yolculuğumuza:

    -carrie * carrietta white adlı bir ergen kızın, koyu dinci annesinin baskıları ile ve okulunda yaşadığı soyutlanma ile birlikte telekinetik güçlerinin açığa çıkması ve kızın etrafında dönen olayların klasik king üslubuyla anlatıldığı ve king' i üne kavuşturan ilk basılmış romanıdır.

    -salem s lot * kendi halinde bir yazarın salem's lot adlı kasabaya gelmesi ile birlikte oradaki gizemli ve zengin bir adamın kötü şeyler yaptığından şüphelenmesi sonucu aralarında geçen klasik bir vampir-rahip savaşı. yalnız bu romandaki kasvet duygusu mükemmele yakındır ve king'in en başarılı eserlerinden birisidir. yalın dili ve akıcılığı ile 2 günde bitirirsiniz. tv filmi olarak da bir kaç bölüm çekilmiştir ve gayet başarılıdır. romanda peder callaghan tiplemesine dikkat diyorum.

    -the shining * bir ailenin sahip olduğu dağ başındaki bir motelin ölü sezonundaki yalnızlık hikayesi. psikolojik sorunları olan bir baba ve psişik oğlunun hüzünlü ve bir o kadar da gizemli hikayesi. kanımca psikolojik gerilim türüne çok başarılı bir katkı. jack nicholson, aynı adla filme çekilen bu eser ile oscar ödülüne uzanmıştır ayrıca. 6.his filmindeki "i see dead people" geyiğinin sinemayla ilk buluştuğu romandır belki de.

    -the stand * dünyaya yayılan bir biyolojik savaş ürünü grip virüsünün bilinen uygarlığı yok etmesi ile birlikte kalanların uygarlığı yeniden inşa etme çabalarının destansı anlatımı. türkçe çevirisi resmen kuş edilmiştir, orjinali 1100 sayfalık bir destanken türkçeye sadece 400 sayfası çevrilmiştir. olay örgüleri ve psikolojik faktörler bu kitabın en başarılı yönüdür. kesinlikle tavsiye ederim.

    -the dead zone * kaza geçirip 5 yıl komada kaldıktan sonra ayılan bir öğretmenin kendindeki "ölü bölge" yi keşfetmesinin ardından yaşadığı psişik ve psikolojik olayları konu alır. başarılı ve iç karartıcı bir gerilimdir. daha sonra film, tv dizisi şeklinde de görüntülü sanata adapte edilmiştir.

    -firestarter * pirokineziye sahip bir küçük çocuğun ailesiyle birlikte cia' den kaçmasını anlatır. güzel bir romandır. devlet bu çocuğu araştırmalarda kullanmak ister vs. vs. fazla anlatmayayım.

    -cujo * fazla söze gerek yok. bir korku klasiği, kuduz bir st. bernard köpeğinin 2 aileye yaşattığı dehşet. mükemmel bir roman, yalnız kuduz korkusu salabilir bünyelere, benden söylemesi. olaylar kısa bir süre içinde ve hızlıca gelişmektedir.

    -christine* doğaüstü güçlerin ele geçirdiği bir eski otomobilin macerası. çok kereler filme de çekilmiş bir klasik. okuyalı çok uzun süre geçtiği için aklımda fazla bir özelliği kalmadı.

    -pet sematary * öldükten sonra mistik bir kızılderili mezarlığına gömülen bir kedinin dirilmesi sonucu ailenin yaşadığı gerilimin trajedik ve gizemli bir biçimde anlatılmasıdır. filme de çekilmiştir. ama romanı daha başarılıdır. mükemmel bir akıcılığı vardır ve karanlık atmosferi ile okuyanı gerçekten sarar.

    devamı bir yerlerde...

  • istanbul'da işle ev arası mesafeyi yürüyerek kateden şanslı azınlıktanım. kışın biraz zor oluyor ama alıştım.
    annemle babamın haklı telkinlere rağmen kahvaltı yapmadan evden çıkmayı tercih ediyorum, hem uyku daha tatlı geldiğinden hem de sabah uyanır uyanmaz yemek yeme fikrini bir türlü benimseyemediğimden.
    evden kahvaltısız çıktığım için her gün aynı pastaneden iki tane peynirli poğaça alıyorum. midem ezilmeye başladığında yemek için.
    pstanedeki çalışan kızlar birkaç kez değişti. sonuncu epeydir duruyor. her gün aynı şeyi alınca beni kapıda gördüğü an hazırlıyor poğaçaları sağolsun.

    bir gün, klasik "günaydın" "kolay gelsin" "hayırlı işler" vb diyaloglar dışına çıktık:

    "abla sen kaçıncı sınıfa kadar okudun?" diye sordu.
    "neden" dedim.
    "hiiç, merak ettim" dedi.

    meğer okutmamış ailesi mihriban'ı. ilkokul 4 sınıfa başladığı senenin ilk döneminde okuldan alıp çalıştırmaya başlamışlar. evin yemek, temizlik işleri de ona aitmiş. ama bir yerlerden 'dışardan bitirme' diye bir şey duymuş. bilgim varsa yardımcı olabilir miymişim, çünkü işten pek vakti kalmıyormuş soruşturmak için. zaten nereye sorması gerektiğini de bilmiyormuş. hem diploması olursa daha iyi bir iş bulabilirmiş, öyle demişler.

    -----------------
    hayatınızda kaç kişi size "kaçıncı sınıfa kadar okudun" diye sordu.
    -----------------

    olayın güzel kısmı doğru kişiye sormuş olması. belediyenin ilgili birim başkan danışmasıyla çalışıyorum. hemen anlattım kendisine durumu. ertesi gün görevli arkadaşlar pastaneye gidip mihribanla tanıştılar. işten arta kalan zamanlarında ders çalıştırdılar. diğerleri kolaymış ama matematik biraz zormuş, öyle dedi mihriban.
    girdiği tüm sınavlardan en yüksek notu o aldı.
    geçme notu 45 iken 60 aldığı için üzüldü. (sınıfta alınan en yüksek not 60 bu arada)

    ailesi hoşlanmamış, öyle ders çalışmalardan sınavlara girmelerden, izin vermemişler, önünü kesmişler ama kafa tutmuş, kavga etmiş. bazı sabahlar gözleri dolu dolu oluyordu, ama soramıyordum..

    velhasıl, geçen hafta ilkokul diplomasını aldı mihriban. yüzünde kocaman bi gülümsemeyle, her günkü iki poğaçamı almaya gittiğimde söyledi. şimdi sıra orta okuldaymış. daha da zorlanacağının farkındaymış ama yapacakmış.

    aferin sana. ben de inanıyorum yapacağına.

    seneler sonra editi: mihribanla iletişimimiz kesildi maalesef. en son iki çocuk annesiydi. yolu, bahtı açık olur umarım.

  • bankanın biri iptal ettirdiğim kredi kartım için 2 haftadır arayıp mesaj atıyor. en son içip içip evin önüne gelecekler diye korkuyorum amk...

  • klavyede malum bir arf bozuldu, basmıyo. artık internet ayaatıma trakya ağzıyla devam ediyorum. epten battık.

  • b. dort yasinda bir cocuktur.
    babasini henuz kaybetmis ancak olum hadisesini tam kavrayamamis ve babasini cok ozlemektedir.
    babasini gorme arzusuna ve aglamalarina dayanamayan amca, onu babasinin mezarina goturur.

    - burada mi babam?
    + evet canim.
    - topragin altinda mi?
    + evet.
    - (aglar b.)
    +...

    - karanliktir topragin alti. neden buraya pencere yapmamislar?
    +...
    - (b. yine aglar uzun uzun)

    sonraki gunlerde b. surekli ortadan kaybolmaya baslar. her seferinde onu 2 km otedeki mezarlikta yatan babasinin mezarina uzanmis ve uyumus olarak bulurlar.

    b. su an yetiskin bir kadindir.

    edit: "b" ben degilim.

  • ''oruç sayesinde fakirlerin halini az çok anladım. umarım zenginleri de anlayabileceğimiz bir organizasyon vardır.''

    gecenin bu vakti iyi geldi.

  • bundan kac zaman once hatirlamiyorum ama, baskul almak bi' beyaz esya magazasina girdim. niyetim hem fiyat ogrenmek, isime gelirse almak. neyse yasli bir amca var satista. nedir ne degildir diye sordum.

    ben-kac lira bunlar amca ?
    amca- filankes lira.
    ben- e tavsiye ediyomusun ?
    amca- bunu ustune sabah donla cikip tartilcan kizim .
    ben- ohom.. taksit filan oluyo di mi ?
    amca- sabah kalkican, bisey yiyip icmeden, donla cikican bunun ustune oyle tartilcan.
    ben- heee... sey neyse ben bi iki yere daha bakayim.
    amca- sutyen donunla cikican ustune !!
    ben- haa. ooldu. hayirli isler.
    amca- don, don mutlaka onunla tartil.

    yemin ederim, nasil ciktim, nasil kactim hatirlamiyorum.
    odur budur, herkese derim bunu.

    -donla tartil !!

  • kırmızı başlıklı kızdır. bir insan, yatakta yatan etçil bir hayvanla, babaannesi arasındaki farkı anlamıyorsa yıkılsın bu dünya.

  • kız arkadaş olur.

    erkek, "lan acaba bir şeyler olur mu?" diye arkadaş gibi görünür.

    hepsi bu..

  • ben ve kardeşim kadar çok sevdiğim 6 kişilik arkadaş grubumuzdur.

    maç geceleri birinin evinde toplanıp metallica'nın pantera'nın gözüne vurup, jordan'lı duncan'lı cartler'lı tmac'li kadroları ayıla bayıla izlerdik. ortaokuldan sonra yarı yarıya bölünüp farklı iki okula gitsekte evler göt göte olduğu için maç ve metal geceleri hiç bitmedi. alper rap severdi ama çok sorun etmezdi zira iyi müziği takdir eden çocuklardık. domination çalarken koltukların tepesinde gezen yine alper'di.

    yeni bi grup keşfetmek o zaman dünyanın en büyük olayıydı. maltepe pazarından talan ettiğimiz cdleri kasetleri hunharca dinlerdik.

    aramızda en eski tanışanlar olarak ben serkan ve alper ilkokul 2'den beri; diğer çocuklar da ilkokul 5 den sonra dahil olmuşlardı aramıza. kimin ailesi hangi mezheptendi nerden göçmüşlerdi kimse bilmezdi. birbirimizi bilirdik. anne babalarımızı, her birinin abisini ablasını kardeşini kendi ailemiz gibi severdik. bazı günler 3-4 kere buluşurduk. görüşmediğimiz gün olmamıştır o dönemlerde muhtemelen. serkan'la can'ın alevi olduğunu belki 16-17 yaşımdayken öğrenmiştim. eskiden böyle şeyler umursanmazdı.

    ortaokul'da fight club vizyona geldiğinde dövüş filmiymiş la gidek diyip sinemadan mal gibi çıktığımızı, meclis parkında ankara'nın soğuğu götümüzdeki boku dondursa da oh lan biralar ısınmıyo en azından diyerek yanımızdaki kızlara artislik yapmaktan bizi hiç bişeyin alıkoymadığını, dikmen vadisi hala inşaatken dağı daşı aşıp atakule'ye dreamland'e gittiğimizi hiç bir zaman unutmayacağız. zamanı geldi hem birbirimizle hemde başlakarıyla kavga ettik, zamanı geldi sarılıp o çok güzel gülen kızlar için ağlaştık. ne içiyonuz la burda diye polis toplardı eşşek kadar adamlar kuzu gibi anne babamızı beklerdik karakolda huehe gelselerde çıksak diye. bunlardan daha önemlisi kimseye haksızlık adaletsizlik yapmadık ailelerimiz iyi yetiştirmişti bizi.

    üniversiteden sonra araya şehirler girdi. yiğit ve ben eskişehir'e, can, alper ve serkan ankara'da kaldılar. buğra da mersine gitti. bi kaç yıl içinde bi şekilde ayarlayıp yine tam kadro görüşebildik ama ondan sonra eksiksiz buluşamadık hiç.

    evli çocuklu adamlar oldu bazıları, ben boşandım. 35'e merdiven dayadık her birimiz. hala dört gözle tam kadro buluşacağımız günü bekliyoruz.

    edit: iş bu yazı yüksek derece alkol etkisiyle yazılmıştır. özledim piçler.